EMAR 27 mayIS 2016 SEMİNERİ

EMAR SEMİNERLERİ’NİN 3.SÜ YAPILDI

Bulent Gokay’in sunusu, 2007-08 yillarinda baslayan ve hala dunya ekonomik sistemini etkisi altinda bulunduran genel sistemik krizin ve bu krize iliskin ileri kapitalist ulke yonetimlerinin uyguladigi ‘kemer sikma’ politikasi etrafindaydi.  Bulent once, krizin teorik anlamini, hangi kosullar sonucu ortaya ciktigini, ve krize cozum olarak one surulen ‘cozumlerin’ gercek anlamini anlattti.

2008 yilinda Lehman Brothers finans sirketinin batmasiyla baslayan kriz, kapitalist sistemin simdiye kadar gordugu uc koklu sistemik krizin sonuncusu. Daha once 1873-93 ve 1929-42 krizleri benzeri ciddi altust oluslara yolacmislardi.  Son kriz basliyali 8 yil oldu, ve hala krize neden olan hicbir kosul degismedi, devam etmekte, ve hatta derinleserek.  Ingiltere hukumeti, diger Batili hukumetler gibi, krize cozum olarak kemer sikma politikalarini uygulamaya basladi.  Hukumetin butcesini kontrol altinda tutmak, masraflari kismak, ve butun sosyal harcamalari azaltmak cozum olarak ileri suruluyor.

Ingiltere Isci Partisi ve sendikalar dahi bu soylemi kabullenmis durumda.  Sosyal harcamalari azaltmak, artik degerden isci sinifina verilen payi iyice kucultmek hemen butun siyasi partilerin uzerinde anlastigi bir nokta.  Gectigimiz 8 yilin rekoruna bakildiginda bu tur politikalarin, krize cozum getirmek yerine krizi daha da derinlestirdigi cok acik. Milyonlarca calisan ailenin mali kosullari kotulesiyor, heryerde issizlik artiyor, uretim azaliyor.  Butun bunlar krize cozum bulmak ve ekonomiyi canlandirmak yerine krizi daha da derinlestiriyor, ekonomiyi ve ozellikle de uretimi iyice baltaliyor. Peki durum boyle olunca hangi sebeple hala yoneticiler ayni kemer sikma politikalarini uygulamayi surduruyorlar? 

Seminerin ikinci kisminda Bulent, kemer sikma politikalarinin gercek kokenlerini aciklarken,  ‘bu tur politikalarin gercek amaci krize cozum bulmak filan degil, asil neden farkli’ diyerek soze basladi.  Yonetici elitin gercek amaci, hemen her donemde, mevcut kapitalist sinifin kar oranini yukseltmektir.  Bu noktadan bakildiginda gunumuzde ortaya surulen siyasetlerin krize cozum builmakla, ekonomiyi canlandirmakla, ya da vatandaslarin kosullarini duzeltmekle filan alakasi yok.  Zaten kemer sikma siyasetlerine, ozellikle pratikte ne anlama geldigine, bakildiginda bu nokta iyice aciklik kazanir.  Hemen her yerde, calisanlarin ucretlerini dondurmak, ve hatta gercek ucretleri azaltmak, isci haklarini savunan sendikalarin gucunu kirmak ve kanun ve yonetmelikleri bu dogrultuda degistirmek, iscilerin calisma kosullarini degistirerek, gecici ve kisa donemli kontratli calismayi one cikarmak, emekli ikramiye ve maaslarini azaltacak yeni yontemler bulmak, calisan nufusun yararlandigi sosyal yatirimlari, saglik, egitim, kutuphaneler, parklar ve benzeri alanlara giden yatirimi kesmek, butun bunlar zaten acikca calisan kesimi hedef alan ve kapitalist sinifin calisan kesime verdigi payi azaltan onlemler. 

Seminerin son kisminda Bulent Marx’in  ‘kar oraninin dusme egilimi’ konusundaki analizine yogunlasarak, krizi ve krize yonelik yontemlerin gercek anlamini anlamak icin Marx’in bu konuda yazdiklarina yakindan bakmak gerekir dedi.  Marx’in argumani ozetle soyle:  kapitalist uretim surecine yatirilan sermaye genel olarak iki kisma ayrilabilir, canli sermaye (isci emegi) ve cansiz demirbas sermaye (diger makinalar, fabrika binasi ve hammaddeler, vs).  Uretim sureci analiz edildiginde sonucta ortaya cikan urundeki artik degere sebebiyet veren kisim canli sermaye kismidir, yani iscinin emegidir.  Demirbas sermaye artik deger uretmez-- yani bir anlamda mesela, eger 100 birimlik bir demirbas sermaye toplami yatirilirsa, ve 100 birimlik de isci emegi yatirilirsa ortaya 300 birimlik bir urun ciktigini varsayalim. Bu 300 birimlik urunun degerinin 100 birimi demirbas sermaye kismidir, yani aynen surece girdigi miktariyla cikar. Canli sermaye kismi, isci emegi kismi, ise artik deger uretir, bu ek 100 birim ondan kaynaklanir.  Ancak kapitalist uretim surecinde sermayeyi kontrol eden grup hep kendi kar oranini artiracak yontemler arayisi icindedir, ve bu nedenledir ki iscilere verilen payi azaltma egilimindedir.  Ancak isci emegine verilen artik deger orani azaldiginda bu canli sermayenin yarattigi artik deger de azalir. Marx’s gore kapitalist sistemin temel celiskisi bu noktada yatar, ve Marx kapitalizmin krizlerini de bu nokta etrafinda aciklar. 

Marx bu son cildi, ozellikle de bu konuyu anlattigi 13ncu bolumu tam olarak bitiremeden oldu.  Kendisinden sonra Engels, Marx’in notlari isiginda bu cildi bitirdi.  Yine de bu kisimda onemli noktalar aciklanmis ve bugunku durumu anlamamiza yardimci olabilecek niteliktedir.  Hemen her donemde kapitalist krizlere sebebiyet veren, kar oranini azaltan surecin temelinde rekabet yatar, hem hammadde pazarinda ve hem de uretilen mallarin satildigi pazarlardaki rekabet.  Gunumuzdeki krizin de temelinde bu nokta yatmaktadir.  Dunya kapitalist sisteminde, ikinci dunya savasindan beri hakim durumda olan ABD-temelli ekonomik grup karsilastigi yeni rekabet sonucu kar oranlarini azaltmak zorunda kaldi. Ozellikle 1980’lerden itibaren guneydogu Asyadan, ozellikle Cin ve Hindistan’dan gelen rekabet en onemlisi. Bu nedenle son 20-25 yildir dunya kapitalist sistemindeki ‘core’ grup ciddi bir rekabetle karsi karsiya, ve bu durum kar oranlarini azaltiyor, dunya pazarlarinda ABD temelli uretimin orani azalmaktadir. Bu durumu ‘kuresel kayma’ seklinde adlandiran Bulent, icinde bulundugumuz krizi bu kuresel kaymanin ilk krizlerinden biri olarak acikladi, ve bu durumun herhangi bir cozumunun olmadigini, kapitalist sistemin kurallari ve oz yapisinin bu kaymaya neden oldugunu soyliyerek seminerini bitirdi.

EMAR-27 Mayıs 2016