1 MAYIS’LAR, GÖSTERİ VE YÜRÜYÜŞLER, 1919-1922
Bir yandan işgal edilen Anadolu halkının tepkisi Kurtuluş Savaşı’na dönüşürken, öte yandan sosyalist ve işçi hareketinin ikinci canlılık dönemini yaşaması, 1919-1922 yıllarında Bir Mayıs’ın İşçi Bayramı olarak kutlanması, değişik konularda gösteri ve yürüyüşler düzenlenmesi bakımından oldukça yoğun geçmesi sonucunu doğurmuştur. Birkaç örnekle bu gelişmeleri görelim:
İşgali Protesto Mitingleri:
15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali üzerine Anadolu’nun birçok kentinde ve özellikle İstanbul’da büyük mitingler düzenlendiğini, işçilerin bu gösterilere kitlesel olarak katıldıklarını biliyoruz. Örneğin 30 Mayıs 1919’da Sultanahmet Meydanı’ndaki mitingde binlerce işçi yer almıştır.
1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlamaları:
Balkan Savaşları ve onları izleyen Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 1913’ten beri kutlanamayan İşçi Bayramı 1920’de yeniden kutlanabilir oldu. İşte örnekleri :
1 Mayıs 1920’de İşçi Bayramı Trabzon ve civarındaki birçok kentte kutlanmıştır. Bu kentlerde yüzlerce kişi gösteri ve yürüyüşler düzenleyerek Lenin ve Enver Paşa’ya övgüler düzerken, İngiliz ve Yunanlıları protesto etmişlerdir. (P. Dumont’un « La révolution impossible, les courants d’opposition en Anatolie, 1920-1921 » başlıklı makalesinden aktarıyorum : Cahiers du Monde Russe et Soviétique, Cilt XIX, Sayı 1-2, Ocak-Haziran 1978, s. 143. Fransa’nın en iyi türkologlarından Paul Dumont, Fransa’nın Trabzon Konsolosunun telgrafına atfen bu bilgiyi vermektedir.)
1 Mayıs 1921
İşçi Bayramı, İstanbul’da, Türkiye Sosyalist Fırkası’nın (TSF’nin) öncülüğünde düzenlenmiştir.
O gün İstanbul’da Şirket-i Hayriye, Haliç Vapur Şirketi, Baruthane, Feshane, Zeytinburnu fabrikaları işçileri ve diğer birçok fabrika ve atölye işçisi işi bırakmıştır. Tramvay Kumpanyası’nda ise işçilerin büyük bir çoğunluğu işbaşı yapmamış, Fatih-Aksaray-Harbiye hatlarında seferler durdurulmuş, yalnız Beşiktaş-Karaköy ile Tünel-Şişli hatlarında üçer araba sefere çıkarılmıştır. Kentin karanlıkta kalmasının önlenmesi için de Elektrik Fabrikası işçisinin işlerinin başında kalması Bayram Komitesi’nce uygun görülmüştür.
Kâğıthane’de kutlanan bayramın yanı sıra TSF’nin Babıâli Caddesi’ndeki merkezinde bir tören düzenlenmiştir : Burada saat 10’dan 13’e kadar bando Enternasyonal’i çalmış, kentin işçi kuruluşları temsilcileri parti merkezine gelerek bayramlaşmışlardır. (Ahmet Seren : « Türkiye işçi sınıfı tarihi ve tarihte 1 Mayıslar (1906-1925) », Yurt ve Dünya, No : 3, Mayıs 1977, s. 399.)
2 Mayıs 1921 tarihli İkdam gazetesinin belirttiğine göre, işçiler mavi işçi gömlekleri, kırmızı boyunbağları, kırmızı rozetleriyle dolaşmış, TSF merkezine ve işçilerin bindikleri bazı otomobillere kızıl bayraklar çekilmiştir.
18 Mart 1922, Paris Komünü’nün Anılması:
18 Mart 1922’de Türkiye’de ilk kez « Doğu » ülkelerinden birçok sosyalist ve komünist, Ankara’da SSCB Büyükelçiliği’nde bir araya gelip, 1871 Paris Komünü’nün kutlanması törenine katılmıştır. Bu kutlama törenine Türkiyeli sosyalist ve komünistlerle bazı milletvekilleri de katılmıştır. Bu sonuncular arasında Yunus Nadi ve 1919 seçimlerinde Osmanlı Meclisine giren işçi milletvekili Numan Usta da bulunuyordu. (Mete Tunçay : Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1923), 2. Basım, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1967, s. 134, dn. 179. Tunçay, Yeni Hayat-Vie Nouvelle dergisini -Sayı : 2, 23 Mart 1922, s. 14-15- kaynak olarak veriyor.
1 Mayıs 1922:
1922’de İşçi Bayramı, İstanbul yanında Ankara ve İzmir’de de kutlanmıştır :
İstanbul ’da, Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF), TİD (Türkiye İşçi Derneği), Beynelmilel İşçiler İttihadı, TSF, Ermeni Sosyal Demokrat Fırkası ve bazı esnaf cemiyetleri temsilcilerinden oluşan 1 Mayıs Komisyonu İşçi Bayramı’nı düzenlemiştir. 1 Mayıs günü işçiler Sultanahmet Meydanı’nda toplanıp oradan Pangaltı’ya ve Kâğıthane’ye dek yürümüşlerdir. Orada yapılan mitinge Şirket-i Hayriye, Haliç Şirketi, Tramvay Kumpanyası, Tünel Kumpanyası, Elektrik Fabrikası, Seyr-i Sefain İdaresi ve Mürettibin-i Osmanî Cemiyetleri üyesi işçiler katılmış; hatiplerin emek ve emeğin değeri hakkında yaptıkları söylevleri dinlemişlerdir. (Seren ; agk, s. 399-401)
Aynı gün TSF Şişli Şubesinde düzenlenen toplantıda 1 Mayıs’ın önemi ve sosyalizm üzerine konuşmalar yapılmıştır.
Ankara’da, 1 Mayıs ilk kez 1922’de İşçi Bayramı olarak kutlanmıştır : İmalat-ı Harbiye, Demiryolu Şirketi işçileri ve mürettipler, 1 Mayıs 1922 Pazartesi günü çalışmayarak eş ve çocuklarının da katılımıyla bir toplantı düzenlemişlerdir. Bu toplantıya Numan Usta’nın da içinde bulunduğu üç TBMM Milletvekili, SSCB Büyükelçiliği temsilcileri ve ilgili fabrika müdürleri de katılmıştır. İşçiler, İstanbul’daki İşçi Bayramı törenlerini düzenleyenlere kutlama telgrafları göndermişlerdir. Aynı gece düzenlenen tiyatro gösterisinden elde edilen gelir hasta işçilere yardım sandığına yatırılmıştır. (Tunçay : agk, s. 133, dn. 176. Tunçay Hakimiyet-i Milliye -daha sonraki Ulus- gazetesinin 3 Mayıs 1922 nüshasından aktarıyor.
1919-1922 Döneminin en belirgin özelliği sosyalist ve komünist hareketin, özellikle 1920 ve 1921’de yoğun propaganda ve yayılma faaliyeti içinde bulunmasıdır. Bu oluşumda TSF, TİÇSF yanında Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Ankara’da kurulan kısa ömürlü diğer sol partileri de saymak gerekir. Bu canlılık, sosyalizmin işçi sınıfı içinde önceki dönemlere kıyasla biraz daha geniş bir biçimde yayılmasına yol açmıştır. İstanbul ve çevresi yanında, Bursa, Eskişehir, Ankara, Trabzon ile Karadeniz sahilindeki birçok kent, hatta bu arada bazı Doğu kentleri (Erzurum gibi) ve İç Anadolu kentleri (Konya gibi) sosyalist hareketin etkili olduğu yörelerdir. O günün koşulları içinde işçi ve aydınların siyasal örgütlenmeye önem vermeleri sonucu sosyalist partilerin bu kesimler arasında çok sayıda taraftar bulduğunu görüyoruz. TSF, lideri « Sosyalist », « İştirakçi » Hilmi’nin ölümü sonrasında kısa sürede zirveden düşüp kaybolmuştur, ama TİÇSF ve yasal olarak hiçbir zaman tanınmayan Mustafa Suphi’nin TKP’si işçi sınıfı içinde önemli ölçüde taban bulmuş, azımsanamayacak bir etkinlik sağlamıştır. 1922’den itibaren TİÇSF’nin, TKP’nin yasal örgütü gibi çalıştığını ve III. Enternasyonal’e bağlı olduğunu burada anımsatalım. TİÇSF ve onun Aydınlık dergisi çevresindeki aydın ve işçi grubu, 1923’te ve sonrasında işçi örgütleri ve genel deyişle işçi hareketi üzerinde etkili olmuştur. Nitekim 1940’lardaki radikal sendikalara, 1967’de DİSK’in kurulmasına kadar uzanan yolun ilk kilometre taşları 1919-1922 döneminde konulmuştur. Bu da Türkiye’de İşçi Hareketi Tarihi’ndeki sürekliliği gösteren işaretlerden biridir. Onca devlet şiddeti, baskısı ve kısıtlaması ve tevkife, yasaklamaya karşın sosyalist hareketin 1919’dan itibaren işçi sınıfı bünyesinde kazandığı yer giderek genişlemiş, DİSK ve sendikaları aracılığıyla günümüze dek uzanmıştır.
Grevlerdeki, işçi örgütlenmesi ve işçi gösteri ve toplantılarındaki siyasal niteliğin belirleyiciliğini yukarıda gördük. Bu, bir yandan sosyalist partilerin işçi örgütlenmesinde aldıkları aktif rolle ilgiliyken, öte yandan SSCB’nin Kurtuluş Savaşı’na maddi ve manevi yardımı ile o sırada Anadolu’nun birçok yerinde Bolşevik İhtilali ve Lenin’e olan hayranlıkla da yakından ilintilidir. İşgalciler karşısında kesin yenilgi halinde Anadolu’da Sovyet tipi bir düzen kurulması olasılığı ya da öyle bir olasılık sonucunda zorunluluğu, Türkiyeli sosyalist ve komünistlerin öngörülü olması sonucunu doğurmuştur: Bunun üzerine 1919-1922 döneminde Ankara’da bile « komünist » ismini taşıyan veya benzer niteliklerde parti kurulmuştur. Ankara’da Paris Komünü’nün ve 1 Mayıs’ın 1922’de kutlanması bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Ancak sosyalist hareketle işçi hareketi arasındaki ilişkilerin canlılığı uzun ömürlü olamamıştır. Şu nedenlerle:
1-TSF kaybolduktan sonra, TİÇSF ve diğer sosyalist partiler, işçi kitleleriyle somut ilişkilerini bir noktadan öteye geliştirmekte zorluklarla karşılaşmışlardır. Bu olguda, sosyalist partilerin bir kısmının, bütün siyasi nutuk ve programlarına karşın bir avuç aydının biraz da Avrupa’ya (Almanya ve Fransa gibi ülkelere) özenti biçimindeki bir örgütlenme sınırları içinde kalmasının rolü vardır. Aynı olgunun bir başka nedeni, sosyalist partilerin devlet baskı ve teröründen bir türlü kurtulamamalarıdır.
2-Bu dönem boyunca ülkenin işgal altında bulunması ve bir önceki dönemden aktarılan Türk milliyetçiliği akımının sosyalist eğilimlerden daha güçlü olması da belirleyici rol oynamıştır. Sosyalistlerin hitap ettiği işçiler, ülke işgal altında, işletmelerin çoğu yabancı sermaye elinde olduğundan « sınıf düşmanı patrondan » çok, mücadele edilmesi gerekenin ülkeyi işgal etmiş dış düşman olduğuna inanıyordu. « Dış düşman »ın aynı zamanda « patron » da olduğu hallerde işçilerin kavgasının toplumsal bir nitelik aldığını da kabul edebiliriz ama son analizde belirleyici olan « dış düşman »dı, onun aynı zamanda « patron » olması belirleyici değil tali bir unsur olarak algılanıyordu. Sonuç itibariyle milliyetçilik sosyalizmden daha etkili oluyordu. İşçiler arasında sosyalizme inananlar da mutlaka vardı ama bu olgu tayin edici değildi. Bu bağlamda Türk milliyetçiliğinin bu dönemdeki temsilcileri olan Kemalistlerin, Türkiyeli sosyalist ve komünistlere karşı tavrının önceleri hoşgörülü ve olumluyken sonra sertleşmesi de sosyalist hareketin gelişimini engellemiştir. 23 Ocak 1921’de TKP önderi Mustafa Suphi ve yoldaşlarının haince katliyle, Kemalistlerin sosyalist harekete ve dolayısıyla işçi hareketine karşı taarruzu da başlamıştır. Kemalistler, 1921’in başında kendilerinden daha solda olan tüm parti ve Kurtuluş Savaşı öncülerini şu veya bu biçimde siyaset sahnesinden elemeye başlamıştır. İstanbul’a Kurtuluş Savaşı Ordularının Ekim 1923’te girmesinden önce, bu kentteki sol örgütlere karşı sert baskı tedbirleri uygulanmıştır. Hele 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’yla askeri ve siyasi zaferi Batı ülkelerince tanınınca, Kemalistler, sol eğilimli her türlü işçi örgütünü yasaklamışlardır. Siyaset ve ekonomik-toplumsal ilişkiler sahnesinde Kemalistler, kendileri dışında hiçbir grup ya da partinin bulunmasını istemiyorlardı. Siyasette ve toplumsal alanda « Tek » olmak konusunda ve başka konularda Kemalistler, Genç Türkler’in gerçek mirasçıları olduklarını ispat etmişlerdir.
3-Sosyalist hareketin gelişmesini engelleyen başka bir etken ise, bizatihi sosyalist hareketin kendisinden gelmiştir : Sosyalist partiler arasındaki ayrılıkları ve rekabeti burada anımsamak gerekiyor. Öte yandan o dönemde işçi sınıfından çok daha yoğun olan köylülüğe karşı sosyalist partilerin belirleyici, köylüleri kendi taraflarına çekebilecek politikalardan yoksun olmaları da vurgulanmalı. Sanki Türkiye’de geniş, yoğun ve bilinçli bir sanayi proletaryası varmış, sanki sosyalist ihtilali sadece bu sınıf yapacakmış gibi bütün eylem ve faaliyetler işçilere yöneltilmiş, köylülük unutulmuştur. Nüfusun en önemli kesimini oluşturan köylülerin içinde yer almadığı hareket başarılı olamamıştır.
Bu dönemde köylüler yanında işçilerin de aktif bir biçimde Kurtuluş Savaşı’nı desteklediğini biliyoruz. Kadınların fabrikaları, madenleri gürül gürül çalıştırdıklarına da bu dönemde tanık oluyoruz. TİÇSF de Kurtuluş Savaşı’nı aktif bir biçimde desteklemiştir. Bu bağlamda, III. Enternasyonal’in Ulusal Kurtuluş Savaşlarına karşı olumlu tutumu ve kararları kadar, ülkenin kendi özel somut koşulları da tayin edici olmuştur. Sonuç itibariyle önce ülkenin kurtarılması meselesi başattır dönem boyunca.
NOT : 1 Mayıs’lara, İşçi Hareketi Tarihi’ne, işçi hareketi ile sosyalist hareket arasındaki etkileşimlere ilişkin konularda şu kitaplarımda daha ayrıntılı bilgi bulmak mümkün :
Türkiye’de İşçi Hareketi (Yazılar-Belgeler), Sosyalist Yayınlar, İstanbul, 1993.
Türkiye’de İşçi Hareketi 1908-1984, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara, 2016. İlk baskısı 1996’da Kaynak Yayınları tarafından yapıldı.
İşçi Tarihine Bakmak, TÜSTAV Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2007. Bu çalışmada Bülent Ecevit’le 1 Mayıs 1989’daki dramatik olaylardan, Mehmet A. Dalcı’nın öldürülmesinden sonra, geldiği Paris’te 10 Mayıs 1989’da gerçekleştirdiğim söyleşi 1 Mayıs’lar ve Türkiye’deki İşçi Hareketi Tarihi’nin özgünlüğü konuları bakımından dikkatinizi çekebilir : s. 140-172 :
İşçiler Örgütleniyor (1939-1950), TÜSTAV Sosyal Tarih Yayınları, İstanbul, 2016.
M. ŞEHMUS GÜZEL
27 Nisan 2016